12/15/2012

PARANORMAL AKTİVİTE

Yıllarca akıtılan kan ve kanlı gözyaşlarından sonra şöyle bir ünvan ile Filistin insanı adına sevindik 'Üye olmayan Gözlemci Devlet' kendi adıma yeni bir bilgi daha; BM ye üye olmak önce gözlemci olmaktan geçiyor. Yani; uslu ve ekonomisini yükselten bir devlet olursan neden olmasın. Zamanında İsviçre örneğinde olduğu gibi senide 50 yıl kontrolden geçirdikten sonra üyeliğe alırız. Bu da herhangi bir şartı bu elli yıl içinde bir şekilde tahrik edilip yine de bu tahrike karşı bozmaz isen gerçek kılarız. Vatikan ile şu an Filistin aynı ünvan ile BM de yer alacaklar!.
Oysa 64 yıl önce zaten Filistin’in olan toprak sınırları üzerindeki aynı BM kurultay toplantı salonunda İngiliz mandası altında ve aynı tarihte BM kararında İsrail insanı için hiç bir şart koşmaksızın İsrail'in devlet olarak anılmasını onaylamıştı. Filistin toprakları ikiye bölünmüştü!
Daha garip olanı ise;64 yıl önce aynı gün aynı salonda 33 ülkenin evet 13 ülkenin ret ve 10 ülkenin de çekimser olduğu bilgisi ile bugüne bakıyoruz. 138 ülke evet, 9 ülke hayır ve 41ülke çekimser oy kullanıyor. Bu 64 yıl içinde BM üyeliği hızla çoğalmış.
Biz ise hala kendi içimizdeki sahte gündem telaşı verenlerle danışıklı oyunlar oynuyoruz. Bir yanımız Avrupa Birliği Bir yanımız BM!.. bir yanımız alafranga bir yanımız alaturka!
****
Bir sahte gündem daha değinmesek ayıp olur :
Dizi film sağanağında birkaç dizi öne çıkarken bütün şimşekleri belirgin bir dizi de yoğunlaştıran yine Başbakanımızın sözleri oldu! pek de güzel oldu!..
Kanuni Sultan Süleyman otuz yıl at sırtında mıydı değil miydi? tartışmaları başladı. Sayın Tayyip Erdoğan'da yıllardır aktif politikanın içinde ama onun özel yaşamını aile içi babalık vazifesini kimse göremiyor değerlendiremiyor sadece hüsn-ü zan edebiliyoruz. Kimileri de su-i zan ederken..
Demem o ki; sadece Kanuni'nin dönemine muhteşem yüzyıl demek her ne kadar altı yüzyıllık Osmanlı'ya hakaret sayılsa da at sırtında bir ömür geçirdiğini iddia etmekte Kanuni'ye haksızlık olur.
Rahmetli Meral Okay'ın şu söylemi önemliydi; "haremde olup biteni kim bilebilir?...biz elimizdeki dökümanlar ve danıştığımız tarihçilerden yola çıkarak harem kültürünü filme taşıdık!"
Kanaatimce çok doğru bir taşıma oldu. "Neden?" diye sorarsanız. Halk Osmanlı tarihinden korkar haldeydi. Aynen dönem dönem inancından korkar hale getirildiği gibi... maalesef tarihinden de korkar hale gelmişti. Korkuyu oluşturan baş ithamlar şu merkezde toplanıyordu;
"Vahdettin'i mi savunuyorsun!" ya da "saltanat meraklısı mısın?"
"Evet.. Vahdettin yanlısıyım ve evet Saltanat özlemindeyim!" diye cevap verme cesareti kimsede yoktu. Sanki Osmanlı hiç var olmamışçasına sadece turistlerin keyfine yaz aylarında, Topkapı Sarayı şenleniyor, küçük okul çocukları hayvanat bahçesi gezme heyecanı ile saraya alınıyordu. Söz buraya gelmişken her ne hikmetse o okul gezilerinde asıl bilgi alınması gereken bölümler kapalı ve tadilatta olurken geriye gezmek için yemekhane ve haremden başka mekanda kalmazdı! Bunların şikayetini de kimse yapamazdı.
Derken bir dizi film çekildi, yıllardır bahsedilmeyenden 1001 gece masalı rüyası gibi bahsetti.
Olanlar oldu!.. ama artık konuşulur oldu. Halk bu konudaki bilgisizliğinin farkına vardı. Tarih kitapları aranır.. alınır oldu. Duygu bağlamında dokunmatik bir toplum olarak 'sözde' beğenilmeyeni 'gözde' reytingleri alt üst ederek izledik. Demek ki yanlış varsayılandan da doğru çıkabiliyormuş. Belgesellerimiz reyting yapmaz iken 'Muhteşem Yüzyıl' yaparmış.
Bizler beyaz perdedeki sunulanları hazmederek izleyebilsek sanatın doğurganlığını keşfedebilsek bugünün eksiklerini yarının yapıtları zaten tamamlayacaktır. Dizi film sektörümüz daha bir çok tarihi ve politik konuyu gündeme getirmeye fazlasıyla hazır görünüyor.
www.seydakoc.com



Hiç yorum yok: