9/22/2013

Devrim mi Darbe mi ?..


 

Dünya siyasi gerçeğine zaviyemden baktığımda tarihsel devrimlerin ülkelerin geleceklerini inşaa etmede ne denli etkili olduğunu gözlemleyebiliyorum.yakın bir örnek  ve günümüze ışık tutacak olan bir devrimci de Abbud ez Zümer dir. Kendisi otuz yıl hapiste çektiği cezasının ardından serbest bırakıldı. Bugün sorulan sorulara verdiği cevaplarsa pişman olmadığı bu devrim haraketinin Mısır’a ve Tunus’a ve birçok ülkeye de yol gösterdiği siyasi gelişimine katkı sağladığı yönündedir. Kendi deyimi ile “Enver Sedat döneminde barışçıl bir devrim yapılamazdı.”

Sedat dün Müslüman ülkesinde Camide Kuran-ı Kerim okuyanlara hapis cezası verecek kadar gözü dönmüş bir dikdatördü. Bugün topraklarımızda cereyan eden hadiselerde dikdatörlükle suçlanan Tayyip Erdoğan’ın farklı din ve inançda yaşayan azınlığa böyle bir dayatmada bulunması söz konusu değilken çirkin ithamlara maruz kalması demokrasinin varlığını en iyi savunabilmiş bir lidere saygısızlıktır.

Gezi Parkı eylemlerinin ardından da bu tür devrim arayışları  Ak Parti hükümetinin düşmesi için de gerçekleşti. Abbud’ez-Zumer devrimi  Müslümanların özgürce yaşayabilmesi adına başlattı. Bugün başlatan ise ne ismini ne düşüncesini ortaya net koyabildi . Çakma devriminadı ‘yeşili koru’ oldu. Çünkü ;devrimin dayandığı sebepler temelinde köklü sebepler  değillerdi. Devrim el değişti darbe hayali söz konusu oldu!yine el değişti ülkelerin ajanlar ı sebep oldu dendi!...oysa görüntü netti. Hep tetikte beklenen bir anın  başlangıç noktası olduğu çok aşikardı!

Açık bir oyun açık bir proje ve henüz geliştirilmemiş bir strateji ile denenme aşamasında kaldı.

 Devrimin ruhu ve sağlam temeli onu ayakta tutacak direkleri zamana yayacak lideri olmalı!

Darbenin darbe yapabileceği uyuyan sağ duyusunu yitirmiş  toplumu olmalı!

Azınlıklar

Çok kültürlü ve çok dinli bir toplumumuz var. Bu toplumun da bir yandan kapanan bir yandan açılmaya çalışılan yaraları mevcut! İşte bu yaralardan birkaçı dosyamda değinmek istedim mevzudur ki bunlardan ilki azınlıklar meselesidir. Sıkıntılı süreçte cereyan eden olaylar malumunuz bu cereyanın kaynağı daha çok özgürlük ve daha çok imtiyaz isteyen azınlıkların merkez çıkarlar adına kullanılması ile gerçekleşti. Dinimizde yasak olanları toplumda yasak hale getiriseniz ya da o izlenim farklı sosyal ve sivil guruplarca verilirse bundan elbette yasak olarak görmeyenler ya da dininde bahsi geçen kuralları yasallaştıranlar rahatsız olacaktır. Kürtaj gibi ..alkol ya da önem taşıyan açık ya da kapalı mekanların mimarisinde reforma gidilmesi gibi;emek sinamasının kapatılması  ya da sokak ve mekan isimleri vs…

Avrupa ya da dünyanın başka bir ülkesinde yaşadığınızı düşünelim. Tecrübemle en iyi örnek Avrupa olacaktır. Burada Müslüman azınlıkların toplandığı toplandığı cemiyetler ve lokallar mevcut. Dolayısı ile verilen isimlerde Müslüman kültürüne ait. Hükümet kanadı ya da muhalefet bu mekanların kaldırılması , işlevlerinin sınırlandırılması ya da isimlerinin değişmesi noktasında bir  karar alsa ilk buna itiraz edecek olan iktidar ya da bu azınlıkların sivil toplum önderleri olur olmalıdır da ..işte bizim ülkemizde yaşanan da bundan öte bir şey değil!

Müslüman çoğunluğun aidiyet duygusu azınlıkların haklarını ihlal edecek durumların  sinyallerini verirse bu azınlıklar ‘ermeniler hiristiyanlar Yahudiler’ buna itiraz edecektir. Gezi Parkı eylemlerindeki sorun ise itirazın şekli olmuştur.

Bireysellik  çağinsanına özgü bir kavram ne kadar bireysel okadar bencil , nekadar bencil o kadar ‘insan’söylemindeki hastalıklı mesaj elbette doğru değil. Bizler paylaştığımız müddetçe ‘insanız’ Bencillik ile şeytanın dost olduğunu bildiğimiz sürece….

Gezegenimiz tek başına görünsede yörüngesindeki uydu ve gezegenleri ile güç kazanıyor. Varlğını sürdürüyor. İçinde yaşayanlar;gücümüzü etrafımızdaki diğer canlılardan alıyoruz başta insanlardan!..kapitalizmin çarkı işte burada dişinin arasına sıkışan çöplerden muzdarip ve o diş ağrısı ile nere saldıracağını şaşırmakta!..

Bam Telli Demokrasi

İtirazların  pimini çekip olayı darbe söylemlerine kadar kadar getirenlerse tamamen dış oluşumdur. ‘Oluşum’ diyorum. Çünkü ne devleti ne milleti ne de dini var bu oluşumun! ABD nin de diğer süper devletlerinde üzerinde bir oluşum…grup ya da cemaaat! Yapmak istedikleri çok açık çürümeye yüz tutmuş sistemi değiştirmek. Dünyayı tek başkanlı yönetimde buluşturmak bu tek başkanı seçebilmek için de gelişimi hızlı olan ülkeleri sancılı bir testden geçirmek. ABD deki eyalet sistemini bütün dünya eksenine yaymak bu da kolay bir zaman dilimini içermiyor tabî ki .. önce kapıtalizm ile bağdaşmayan demokrasiyi devirmek gerekiyor. O gizli olan beyin oluşumunun kaynağı ve pimi eline verense artık dünyayı futbol topu gibi evirip çeviren dev kapitaller ; petrol sektörü yiyecek ve gıda giyimde devleşen markalar.. Türkiye de ki çıkmazdan sonra Mısır da olan doğacak olan  ‘iki başlı’ bebeğin sancısının ardındaki sebep de yine petrol babalarının mevcut hükümet ile ters düşmesinden öte bir şey değil. Çoğu zaman Başabakan Erdoğan’ın da   üzerinde durduğu ve arka bahçede savaş verdiği ama kamuyuna yansımayan yansıyamayan havada salınan bir asadan bahsediyorum. O asa modern dünyada parlayan Müslüman liderlere karşı ne yapacağını henüz kestiremediğinden bu sağ gösterip sol vurma hokus pokusu bir yüzyıl daha devam edeceğe benziyor.

Bu yüzyıl süzgecinde savunum o ki ; ülkemiz adına liberalizmin hakim olduğu devletler bir sonraki süreçte  kapital güçlerin yönettiği  tek başkanlı bir dünya yönetimi varolacak. Bireylerin özgürlüğü küçük tanrıcıklar meydana getirecek büyük ‘tanrı’ işte o zaman maskesini çıkaracak! İlahi adalet ise o mutlu son için bize açık olmayan bir zaman içinde inşasını tamamlayacak! “hak gelecek batıl zail olacak”

Haber Ajanda- Agustos

 

 

Hiç yorum yok: