6/12/2010
KADIN OLMAK
Tarih sürecinde kadın çok merhalelerden geçti. Şu bir gerçek ki bir çok imparatorluk ve yeryüzünde hüküm süren bir çok idareler içinde kendine en önde yahut sözü önde ancak kendi arkalarda kalmış ağırlığını dünya insanlarına bir şekilde ispat etmeyi bildi. Bir çok zaman namus ve onur merkezinde buldu kendini bu anaç olmasından başka bir sebeple başına gelmiş değildi muhakkak. Erkek dünyasında kendi duruşunu yaratmaya calıştı.
İslam literatüründe, cahiliye toplumundan sıyrılırken haklarını ve özgürlüklerini peygamberlerin eşlerinden örnekler alarak geliştirdi.. Şimdilerde ise modern diye tanımlanan dunya düzeninde kendine hiç bir sahada yeterli bir yer bulamadı. Din adamı dendi din kadını değil, bilim adamı dendi, bilim kadını değil, erkek gibi kadın dendi kadın gibi kadın denemedi…İlginçtir sadece iş kadını unvanını alabildi çünki iş dünyasında kadın potansiyeline ihtiyaç vardı evde ayrı iş dünyasında ayrı iki çatı altında doğal olarak ona sunulmuş özverisiyle çaba gösterdi kadın... Modern dünyada özgürlük ve eşitlik kavramları güdulerek kadına olmadık yük misali işler yakıştırıldı.Özgürlük ve eşitlik gibi değerlerlerin arkasından kadını cinsel meta haline getirmek nakadar anlamsızdır.
İnsan denen varligin kutsiyetine hakarettir!..
Yaradan kadın ve erkeği birbirine destek olmak amaci ile birbirine armağan vermiş,
kadına fıtratı gereği annelik misyonu yüklerken erkeği de güç olarak daha aktif yaratmıştır. Aksine kadına annelik vasfı ile daha bir kutsiyet katmış, cenneti dahi onlara emanet etmiştir !.. Ancak erkek kendine verilen gücü sanki sadece kadını ezmek için verilmiş bir güç olarak gormuş kadını egemenliği altında ezmek istemiştir. Bu hegamonya altında kadın çoğu zaman toplumda yoksul, güçsüz, eğitimsiz bulmuştur kendini. Öncelikli olarak toplumda insan olarak varız misyonunu taşımaktan ziyade dünyada kadınlar ve erkekler var; güdüsünü yürütmüştür.. Varlığımızın sebebi öncelikle ``doğru insan nasıl olunur.`` sorusunda yatar.”erkek nasıl davranir, kadın nasıl yaşar”, sorusunda değil.. Durum böyle olursa kadın ne yaşar ne yaşamaz konusuna geliriz.
Hiç düşündünüzmü, kaynak kitaplarda olsun, günümüz medya ve basınında olsun, “erkegin kimlik, kariyer, toplumsal yeri “hakkında ne kadar bilgi mevcut. Yok denecek kadar az. Bunun üzerine ne ilginçtir çoğu “kadının yeri neresidir ne olmalıdır” sorusunuda arayan yine erkekler. Erkeğin dünyasını oluşturduğu muhakkak. Ancak kadının o dünyadan öyle yada böyle itildiğide aşikar…İster dini literatürlerde ister çağlar içindeki yerinde; layık olduğu konuma henüz gelememiş olan kadın, bireylerin eşitlik ve özgürlük çığlıkları içinde gönüllü bir kölelik yürütmekten öte gidememiştir. Halbu ki kutsiyetinin ve yaratıcılğının keşiflerini öncelikle insan zaviyesinden bakarak gerçekleştirebilir. Buna tarih sürecindeki serüvenini inceleyerek yola cikarsak, asıl çekilmek istendiği noktalardaki hassas terazinin farkına varılabilir. İnsanlık onurunu tazeleyebilir.. Kadın doğurgan bir varlıktır, dolayısıyla toplumları meydana getirir. Yarının erkekleride yine kadının bakımından geçerek günün erkekleri olacaksa karşılıklı olacak bu alışverişte aynı start çizgisinden koşu parkuruna bakmaları gerekmektedir.
Şimdi sizlere sormadan edemiyeceğim. Cocuklarımızı eğitirken hangi hassasiyetle eğitiyoruz. Kadınların eğitimindeki önemin ne kadar bilincindeyiz. Siz ne kadar bilincindesiniz.
Tarihte çok kadınımız var. Bilimle, dinle yönetimle isimleri öne cıkmış. Araştırmalarım içinde yer alan kadın imajı edebi eserleri olan ilk kadın hareketini başlatan Osmanlı Kadın Hareketi denince akla gelen ilk isimlerden biri Ulviye Mevlan. 1913 yılında çıkardığı Kadınlar Dünyası dergisi için tüm maddi manevi varlığını seferber edip, derginin sahibi ve başyazarı olarak sorumluluk üstlenen Ulviye Mevlan, Osmanlı Müdafaa-ı Hukuk-u Nisvan Cemiyeti'ni de kurdu. Sonrasında ismen yazımızda yer alacak olan, Osmalıdan itibaren kadının dışa dönük sesini başlatan önemli yazarlar: İhsan Raif Hanım ve Emine Semiye gibi. Zeynep Hanım, Ani Fatma Hanım, Fitnat Hanım, Şeref Hanım, Adile Sultan, Hubbi Ayşe Hanım, Sırrı Hanım, Nesibe Hanım, Saffet Hanım, Sıtkı Hanım, Şeref Hanım, Abdülhak Mihrünnisa Hanım, Şadiye Hanım, Leyla Saz .Bu hanımların en bildik ve en öne çıkan isimlerinden biri de kuşkusuz Fatma Aliye dir..
Dünya çapında tanınan ilk kadın romancımz olan Fatma Aliye, edebi yaşantısına 1889'da George Ohnet'in Volonte adlı romanını Meram adıyla çevirerek başladı. Bu romanı "Bir Hanım" imzasıyla çevirdi. Muhadarat, Ref'et, Udi, Enin, Namdaran-ı Zenan-ı İslamıyan önemli kitapları arasında. Yazarın ilk kitabı olan Muhadarat bugün Emel Aşa'nın çevirisiyle Enderun Kitabevi'nce yayınlanıyor"Fatma Aliye Hanım Fransızcadan yaptığı bir çeviriye kendi adını koyamayıp "Bir Kadın" şeklinde imza attığı ve bu çevirinin bir kadın tarafından yapılamayacağına inanıldığı bir dönemde pek çok alanda kalem oynatmıştır. Beş tane roman yazmış, Udi adlı romanı Fransızcaya çevrilmiş, eserleri Amerika'da 1893 yılında Dünya Kadın Kütüphanesi Kataloğu'nda sergilenmiş, kadınların her bakımdan ilerlemesi için çalışmış aydın bir yazar. Eserlerinde genellikle Osmanlıdaki kadın sorunlarına eğilmiş, onların eğitim görerek toplumsal hayatta yer alabilmeleri, hukuki ve siyasi alanlarda kazanımlar elde etmeleri için çaba vermiştir. Eserlerinde kadın gözüyle evlilik, eşler arasındaki uyum, aşk ve sevgi kavramı, birbirini tanıyarak evlenmenin önemi gibi önemli konuları işlemiştir. Hatta Tanzimat döneminin "Kadınlar, eşlerine iyi bir eş olabilmek ve çocuklarını iyi yetiştirmek için eğitilmeli" şeklindeki yaygın anlayışına karşılık Levayih-i Hayat adlı romanında "Eğitim öğrenim ne için?" sorusuna kısaca "insanın kendisi içindir" cevabını vermiş bir romancımızdır.
Gundemde ki yeri tazeligini hep koruyan aci ve endise ile takip ettigimiz kadin merkezli diger bir konuda tore cinayetleri bu konuda yine Hollanda danin Amsterdam sehrinden etkili bir ses yukseldi .Kadınlara eşit hakların verilmesinin Dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder