9/22/2013

Devrim mi Darbe mi ?..


 

Dünya siyasi gerçeğine zaviyemden baktığımda tarihsel devrimlerin ülkelerin geleceklerini inşaa etmede ne denli etkili olduğunu gözlemleyebiliyorum.yakın bir örnek  ve günümüze ışık tutacak olan bir devrimci de Abbud ez Zümer dir. Kendisi otuz yıl hapiste çektiği cezasının ardından serbest bırakıldı. Bugün sorulan sorulara verdiği cevaplarsa pişman olmadığı bu devrim haraketinin Mısır’a ve Tunus’a ve birçok ülkeye de yol gösterdiği siyasi gelişimine katkı sağladığı yönündedir. Kendi deyimi ile “Enver Sedat döneminde barışçıl bir devrim yapılamazdı.”

Sedat dün Müslüman ülkesinde Camide Kuran-ı Kerim okuyanlara hapis cezası verecek kadar gözü dönmüş bir dikdatördü. Bugün topraklarımızda cereyan eden hadiselerde dikdatörlükle suçlanan Tayyip Erdoğan’ın farklı din ve inançda yaşayan azınlığa böyle bir dayatmada bulunması söz konusu değilken çirkin ithamlara maruz kalması demokrasinin varlığını en iyi savunabilmiş bir lidere saygısızlıktır.

Gezi Parkı eylemlerinin ardından da bu tür devrim arayışları  Ak Parti hükümetinin düşmesi için de gerçekleşti. Abbud’ez-Zumer devrimi  Müslümanların özgürce yaşayabilmesi adına başlattı. Bugün başlatan ise ne ismini ne düşüncesini ortaya net koyabildi . Çakma devriminadı ‘yeşili koru’ oldu. Çünkü ;devrimin dayandığı sebepler temelinde köklü sebepler  değillerdi. Devrim el değişti darbe hayali söz konusu oldu!yine el değişti ülkelerin ajanlar ı sebep oldu dendi!...oysa görüntü netti. Hep tetikte beklenen bir anın  başlangıç noktası olduğu çok aşikardı!

Açık bir oyun açık bir proje ve henüz geliştirilmemiş bir strateji ile denenme aşamasında kaldı.

 Devrimin ruhu ve sağlam temeli onu ayakta tutacak direkleri zamana yayacak lideri olmalı!

Darbenin darbe yapabileceği uyuyan sağ duyusunu yitirmiş  toplumu olmalı!

Azınlıklar

Çok kültürlü ve çok dinli bir toplumumuz var. Bu toplumun da bir yandan kapanan bir yandan açılmaya çalışılan yaraları mevcut! İşte bu yaralardan birkaçı dosyamda değinmek istedim mevzudur ki bunlardan ilki azınlıklar meselesidir. Sıkıntılı süreçte cereyan eden olaylar malumunuz bu cereyanın kaynağı daha çok özgürlük ve daha çok imtiyaz isteyen azınlıkların merkez çıkarlar adına kullanılması ile gerçekleşti. Dinimizde yasak olanları toplumda yasak hale getiriseniz ya da o izlenim farklı sosyal ve sivil guruplarca verilirse bundan elbette yasak olarak görmeyenler ya da dininde bahsi geçen kuralları yasallaştıranlar rahatsız olacaktır. Kürtaj gibi ..alkol ya da önem taşıyan açık ya da kapalı mekanların mimarisinde reforma gidilmesi gibi;emek sinamasının kapatılması  ya da sokak ve mekan isimleri vs…

Avrupa ya da dünyanın başka bir ülkesinde yaşadığınızı düşünelim. Tecrübemle en iyi örnek Avrupa olacaktır. Burada Müslüman azınlıkların toplandığı toplandığı cemiyetler ve lokallar mevcut. Dolayısı ile verilen isimlerde Müslüman kültürüne ait. Hükümet kanadı ya da muhalefet bu mekanların kaldırılması , işlevlerinin sınırlandırılması ya da isimlerinin değişmesi noktasında bir  karar alsa ilk buna itiraz edecek olan iktidar ya da bu azınlıkların sivil toplum önderleri olur olmalıdır da ..işte bizim ülkemizde yaşanan da bundan öte bir şey değil!

Müslüman çoğunluğun aidiyet duygusu azınlıkların haklarını ihlal edecek durumların  sinyallerini verirse bu azınlıklar ‘ermeniler hiristiyanlar Yahudiler’ buna itiraz edecektir. Gezi Parkı eylemlerindeki sorun ise itirazın şekli olmuştur.

Bireysellik  çağinsanına özgü bir kavram ne kadar bireysel okadar bencil , nekadar bencil o kadar ‘insan’söylemindeki hastalıklı mesaj elbette doğru değil. Bizler paylaştığımız müddetçe ‘insanız’ Bencillik ile şeytanın dost olduğunu bildiğimiz sürece….

Gezegenimiz tek başına görünsede yörüngesindeki uydu ve gezegenleri ile güç kazanıyor. Varlğını sürdürüyor. İçinde yaşayanlar;gücümüzü etrafımızdaki diğer canlılardan alıyoruz başta insanlardan!..kapitalizmin çarkı işte burada dişinin arasına sıkışan çöplerden muzdarip ve o diş ağrısı ile nere saldıracağını şaşırmakta!..

Bam Telli Demokrasi

İtirazların  pimini çekip olayı darbe söylemlerine kadar kadar getirenlerse tamamen dış oluşumdur. ‘Oluşum’ diyorum. Çünkü ne devleti ne milleti ne de dini var bu oluşumun! ABD nin de diğer süper devletlerinde üzerinde bir oluşum…grup ya da cemaaat! Yapmak istedikleri çok açık çürümeye yüz tutmuş sistemi değiştirmek. Dünyayı tek başkanlı yönetimde buluşturmak bu tek başkanı seçebilmek için de gelişimi hızlı olan ülkeleri sancılı bir testden geçirmek. ABD deki eyalet sistemini bütün dünya eksenine yaymak bu da kolay bir zaman dilimini içermiyor tabî ki .. önce kapıtalizm ile bağdaşmayan demokrasiyi devirmek gerekiyor. O gizli olan beyin oluşumunun kaynağı ve pimi eline verense artık dünyayı futbol topu gibi evirip çeviren dev kapitaller ; petrol sektörü yiyecek ve gıda giyimde devleşen markalar.. Türkiye de ki çıkmazdan sonra Mısır da olan doğacak olan  ‘iki başlı’ bebeğin sancısının ardındaki sebep de yine petrol babalarının mevcut hükümet ile ters düşmesinden öte bir şey değil. Çoğu zaman Başabakan Erdoğan’ın da   üzerinde durduğu ve arka bahçede savaş verdiği ama kamuyuna yansımayan yansıyamayan havada salınan bir asadan bahsediyorum. O asa modern dünyada parlayan Müslüman liderlere karşı ne yapacağını henüz kestiremediğinden bu sağ gösterip sol vurma hokus pokusu bir yüzyıl daha devam edeceğe benziyor.

Bu yüzyıl süzgecinde savunum o ki ; ülkemiz adına liberalizmin hakim olduğu devletler bir sonraki süreçte  kapital güçlerin yönettiği  tek başkanlı bir dünya yönetimi varolacak. Bireylerin özgürlüğü küçük tanrıcıklar meydana getirecek büyük ‘tanrı’ işte o zaman maskesini çıkaracak! İlahi adalet ise o mutlu son için bize açık olmayan bir zaman içinde inşasını tamamlayacak! “hak gelecek batıl zail olacak”

Haber Ajanda- Agustos

 

 

3/27/2013

İLK AŞK

KADİM DÜŞMAN

TAŞ PLAK

GECE


ŞİKAYETİM VAR HAKİM BEY!..

Almanya’da en son yaşanılan olay yine yürekleri yaktı. Yazıktır…günahtır!
Sekiz can bir çatı altında nasıl katledilir.
Önceki yıllardan kalma bildik bir senaryo var ortada ama sebep ya da faili belli değil. Her türlü olağanüstü olayda titizlikle kurumlarını seferber eden Almanya yabancılara bilhassa Türklere yapılan bu saldırının sebebini ortaya çıkarmakta ya da faillerini bulmakta ağır davranıyor.
Bizim Polisimiz Amarikalı ‘Turist Sara’ Cinayetini an be an mobese kameraları ile belirleyerek yüzlerce kişiyi gözaltına alarak sorgulayarak kısa bir süre içinde olayı aydınlığa kavuşturdu ve benzeri birçok dava ancak bir Türk’ün başına geldiğinde yabancı ülkelerde bilhassa gurbetçilerin baba vatanı bildiği bu ülkelerde böylesi bir hizmet görmek mümkün olmuyor. Almanya makamlarındaki kişilere basit bir hatırlatma ile ülkemizde yaşayan herhangi bir Alman ailenin başına aynı durum gelse ne yaparlardı?..diye istemeyerek de olsa sormak istiyorum. Bunu sorarken de bizim anavatanı toprağımızda bilhassa yabancı kültürdeki insanlara nasıl duyarlı davranıldığınında altını çizmek gerekiyor.
****
Hollanda’da senelerdir süregiden bir çığlık var!
Nihayet Türkiye siyaseti ve medyası konuyu gündeme taşımaya değer gördü! Bu içler acısı durumun vahametini belki de T.C.’nin makamlarına ilk şikayet edenlerden biri de benimdir. T.C. Başbakanlık kurumuna bildirdiğim ve annelik iç güdümle dile döktüğüm satırlara hemen hemen iki sene evvel dosyanın açıldığı ve takipçisi olunacağı bilgisi tarafıma ulaşmıştı. Hemen arkasından duyduk ki ‘Yurtdışı Türkler ve Akrabalar Başkanlığı’ bu doğrultuda çalışmalarına ivme kazandırdı.
Avrupa İslam Üniversitesi rektörü olan Prof. Dr. Nedim Bahçekapılı gözetiminde bu konu ile ilgili halkı bilinçlendirme ve teşvik amacı ile çalışmalar başlatıldı. Seminerler ve tv programları düzenlendi. Hollanda da konu diğer sosyal ortamlarda konuşulur hale geldi.
Malesef Türk çocuklarını ‘problemli ebeveyn ve aile içi ilişkilerden koruma altına alma’ adı ile özellikle Hollanda’nın sıradışı yaşam tarzı olan ailelere veriliyor. Bu aileler eşcinsel evlilik yapan ya da uyuşturucu kullanan aileler!! Devşirmenin Avrupa versiyonu bu olsa gerek!
Bu neyin intikamıdır… ve altında yatan sebepler nelerdir? Bunun incelemesini yapacak ve senelerdir uygulanan bu insanlık ayıbının sebebeplerini ve neticelerini en iyi yine Türkiye makamları ortaya çıkaracak!
Çözüm:
Çocuklarımızın koruma altına alınması gereken zaruri durumlarda Türk makamları ile ortak bir çözüm oluşturulması mümkün!
Yine Hollanda’da kapsamlı yatılı okullar açılabilir. Koruyucu aile olmak adına talebin azlığı bu zulmu gerektirmez!
Hollanda ile 400. Yıl kutlamaları yapılırken ve henüz bu eşsiz kutlamaların nihayetine varılmışken! Biran önce evlatlarımıza ve Türk aile yapısına hakaret taşıyan bu uygulamın önüne geçilmesi adına T.C. makamlarımız ciddi adımlar atmalı!
Almanya gibi Türklere ilk kucak açan Avrupa ülkesinin artık pasaport verdiği her sahada kendini ülke vatandaşı olarak başarı ile göstermiş olan insanlarına onların sorunlarına biraz daha titizlikle ve özenle yaklaşması gerekir.
www.seydakoc.com
@sydkoc twitter

ADALETİN GÖZÜ

 

Ana muhalefet ve hükümet söz düellolarına devam ededursun,4+4+4 sistemi tüm çığırtkanlıklara karşın Avrupa standartlarına uyum sağlama hızında kabul gördü. Üniversite sınavları kaldırılsın mı.. kaldırılmasın mı? tartışmaları sınavın ardından hemen başladı. Üstelik henüz üniversite adayımız Damla’yı toprağa dahi teslim etmemişken! Şimdilerde bu düşünceninde sağ düşünceye ya da AK Parti mál edileceği muhtemel hesaplar içinde!
Bu standartların içinde domuz etinin resmileşemesi vardı ki bence içler acısı. Yankıları sonradan medyaya yansıyacak diye düşünüyorum.
****
Komutanlar sırayla adalet terazisinde yerlerini almaya devam ediyor.Terazi her zamankinden daha çok yağlanarak işlevini yerine getirmek zorunda,en ufak bir yanlışlık su götürmez!
Şimdilerde gündeme bomba gibi düşüp lokomotifi çeken ise Paşa Kenan Evren’in yargılanma sürecinin başlaması .Ancak dünyevi ölçekte hangi adalet sistemi olursa olsun 12 Eylül darbesi sırasında ölen gençlerin , yaşanmamış hayatların , gözyaşına boğulmuş anne babaların , evladının ölümünün ardından toprağı kucaklarcasına göçüp giden ebeveynlerin haklarına tecavüz etmiş bir insanın cezasını düşüncem o ki veremez. Sağ ve solcu diye ikiye ayrılan çoğu insanımızın buluşacağı adalet merkezli paydalardan biri de bu olmalı. İşte son zamanlarda eleştrilen mahkeme kararlarının üstüne tam da bu noktada hakların objektif yerine getirilmesi için güçbirliği yapılmasıdır. Toplumun sivil örgütleri camping yapmak yerine halkı sağduyu ortamında tutabilmesi gerekiyor.
****
Bir zamanlar bir tohumun serüveni başladı;
Gemide birkaç kasanın içinde bu yolculuk yine sahili olan bir ülkenin limanında yetkili kişilerin elinde son buldu. İşte o gün bugün arasında tam 400 yıl geçti. Şimdilerde bu tohumun iki toplumu biraraya getirmesi ve ilişkileri güçlendirilmesi sözkonusu. Hollanda ve Türkiye dostluğunun ilerlemesi için bu sene büyük bir organizasyon tertip edildi. Her iki hükümette bu etkinlikler için beşer milyon türk lirası değerinde bütçe ayırdılar. Hollanda kraliçesi Beatrix’in daveti üzerine Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Nisan ayı içinde Hollanda’nın Venlo şehrinde yapılacak etkinliklere katılacak. Bu sene 400.yıl kutalamalarına her iki ülkeninde daha bir özendiği muhakkak!
Gönül ister ki ; siyasetin ve ticaretin yükselecek olan dönem grafiğinde; Hollanda’da yaşayan ve diğer ülkelerde olduğu gibi ‘’gurbetçi’’ diye tanımlanan insanımızın da burokratik engellerde yolları açılsın.
Gündem lokomotifinin gidişatı şunu gösteriyor; memleketi güzel bir bahar rüzgarı sarmış durumdayken , Avrupa’lı vatandaşımıza bahçeleri lale dolu bir yaz kucak açmış durumda.

KURU ZEYTİN DALI..

A.Öcalan’ın barış konuşmasının ‘özrünün’ ve İsrail hükümetinin telefonla yaptığı özrün aslında iki özründe birbirinden farkı yok!

Suçlular özür diledi’.
Bu özür kabul gördü mü..görür mü?..
A.Öcalan’ın dolu dolu barış mesajı bana daha çok bir ülkenin kalesinin feth edildiği ve bayrak teslim töreni gibi geldi. Nevruz adı altındaki miting de bu devir teslimin en olumlu sahnesiydi.
Türk bayrağının olmayışı o kalenin fetih edilmediği anlamına gelmez!
Savaştan kalan izler zamanla yeniden inşa edilir. Bayrak nihayetinde burçtan sallanır!..
İsrail Avrupa ve orta doğu ticari trafiğinin en işlek sahasına hakim olmaya başlayan Türkiye’den tabi ki Obama’nın da hatırlatması ile gönül alma yolunu seçti.
Bu flört elbette siyasi platformda ilgi ve saygı görür.
Türkiye siyasetine ve dünyadaki konumuna Ortadoğu ile olan ilişkilerine büyük değer katar. Hem Öcalan’ın barış konuşması ki bu aynı zamanda bir nevi özür niteliğindedir. Hem de İsrail’in özrü AK Parti için olduğu kadar ve ülke geleceği her alanda ivme sağlayacak bir gelişme ..
Sadece Tayyib Erdoğan başkanlığındaki Türkiye’den özür dilemek değil . Müslüman ülkesine yapılmış bir özürdür de ...üstelik bu Müslüman ülke Filistinli Müslümanların her fırsatta hakkını savunan bir başbakanla yönetiliyorken. Israil’in Filistin’e uyguladığı ambargonun kaldırılması ile geleceğe dönük barış sinyalinin de yasal ilk adımı sayılır. Türkiye’nin bu barış surecinde önemine işaret eden bir başlangıçtır da aynı zamanda!
Filistin’de yıllardır katledilen aç ve hastalığa terk edilen Müslümanların ahı ne olur!.
Mavi Marmara yardım gemisinde ölenlerin ailelerinin ve çocuklarının haklarını kim onlara verir. Tazminat bu yarayı kapatabilir mi bunu zaman gösterecek!
PKK ile çözüm sürecinde ilginç bir ayrıntı var.
‘Akil Adamlar’ komisyonu Tayyip Erdoğan’ın emri ile kurulacak olan bu komisyonda toplumun önde cemaat simalarından sanat edebiyat ve sivil toplum kuruluşlarından ve akademisyenlerden kurulacak komisyon çözüm sürecinde önemli toplantı ve etkinliklere imza atacaklar.
‘Akli adam’ın sözlük açılımı şu; akıllı, zeki, sağduyulu, danışılası, tanışılası kişi..
Bu kurulu da merakla bekliyoruz!

ANAMIN AK SÜTÜ GİBİ!..

 

Anne sütü bir nimettir. Zemzemin Dünyaya ve Arabistan’a mucizevi bir nimet olması gibi!..
O kadar kutsal bir o kadar kişiye özel ve eşsiz!
Annenin kanından ruhundan sıyrılan ve genleriyle çocuğuna emanet ettiği sistematik bir örgü!
Bu örgünün belirli bir zincir halkasında doğan çocuğun vücuduna işlendiğini düşünürsek annenin o bebeğe saati saatine hayatının önemli bir kısmını da enjekte ettiğini yine o bebek büyürken halinde tavrında gözlemlemeniz mümkün olur.
Konumuz ‘süt bankası’;
Bu oluşuma dada yine erkek otoritelerinin kararıyla adım atılmıştır diye düşünüyorum. Hatta babalığın çok da farkında olmayan erkeklerin !
Bilimsel çözüm arayışlarının içinde seçtikleri en kolay yolun bu olduğunun da!..
Bilimsel açıdan çok irdeleyemesemde, dini bilgilerin malumunuzca bilincinde biri olarak oldukça yanlış bir uygulama olduğunun da altını çizmek isterim.
Diyanetin öngördüğü şartlar dahilinde gerçekleşmesi gündeme geldi.
İstediğiniz kadar kayıt tutun! Bu bankanın iskeletini rakam ve dosyalara bağlayamazsınız!
Çünkü kan ‘sal, tinsel, manevi ya da ruhsal bir bağın bankası olamaz!
Nasıl ki aynı kandan iki kişi birbirine haram ise aynı sütten iki kişi de birbirine haram olacağından bunun riskine dinimiz cevaz vermez!
Her bebeğin anne sütüne ihtiyacı var. Günümüzde kadınların yoğunluğundan ve estetik kaybından doğan bu ihtiyacın giderilmesi bu olmamalı!
Daha yakın bir geçmişte kürtaja ‘kadının en doğal hakkı ‘diye savunan hanımlar bugün neden o bebeğin de hakkını savunmuyor!
Zaruri durumlarda zaten süt anneye izin veren dinimiz bunu kendi içinde halledebilecek düzeyde sosyal bir yapıda zaten oluşturmaktadır. O zaman bu talep nereden kaynaklanmaktadır. Anlaşılır gibi değil!
Bugün diyanet süt bankasına ‘tamam’ diyorken...yarın sperm bankasına da ‘tamam’ demiş sayılmaz mı?
Diyanetin şartlarından ‘dosyaların tutulması ve ailelerin birbirlerinden haberdar edilmesi şartı ile’ ibaresi bir çok fıkhi meselede de emsal teşkil etmez mi?
İçtihatta bulunmak bu kadar kolay mı?
Süt bankasına da sperm bankasına da karşıyım ve bir çok açılması olası insan ticareti merkezinde dönen banka sistemlerine!..
Biri süt ile karnını doyurur diğeri susuzluk ve açlıktan tekmelediği kumdan fışkıran su(zemzem) ile…kimi de Allah’ın diğer verdiği daha bir çok nimet ile ..
İnanç bağlamında düşünmek doğaya ve insana saygı açısından düşünmenin bana göre düz mantığı budur.
Nisa 23 “Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz ve karılarınızın anneleri…….”
www.seydakoc.com


Siyaset Sanat ve Din Riyakarları!

 

Düşüncem o ki BDP nin ayıbı bu tura Karadenizden başlamakla oldu. Öncesinde bu tura dair yeterli bir basın açıklması yapılıp sonrasında start verilseydi belki tepkiler biraz hafif kalabilirdi. Tepkilerin haklılığı kesinlikle savunulamaz bu durum bence Sinop’a fayda sağlamayacağı gibi fazlasıyla zarar da getirmiş oldu! ancak izlediğimiz kadarıyla sadece gençlerden oluşan bu protesto proveke düşüncesini daha doğrular nitelikte..
Gençler zaten herşeye karşı,tabi ki bunu kullanmak isteyen çıkar tarafları olacaktır.
S.Süreyya Önder’in TV Haberlerindeki yorumu dikkat çekici , mahsur kaldıkları binaya gelen emniyet müdürüne “bu binanın üzerine bayrak asmak isteyen gençlere polis merdiven verdi. Yardımcı oldu!” dedi.Bu olayın arka planını Sinop Emniyetinin deşifre etmesi barış sürecine katkı sağlayacaktır. Bir tavsiye de şu olabilir. Başbakanın desteği ile BDP nin barış turları öncelikle Siirt ve Rize’de başlayabilir. Sorunsuz geçeceği muhakkak!
***
Gülriz Sururi’ye neler oluyor? diye bir başlık atmak geldi içimden öyle varsayın. “Nutuk son kutsal kitaptır.Atatürk peygamberdir” iddaası ancak insanların yüzünde acınası bir gülücük birakır. Bu tanımlamayı yapabilmek için kutsal olanın sırrına tiyatrocu ve iyi bir gözlem ustası olarak varmak gerekir. Olgunluk sürecinde başarılı bir sanat insanı olarak ötekileştirdiklerinizin yerine kendinizi koymanız gerekir. Örtülü kadınlar sosyetik semtlerde boy gösterir hale geldiler. Ziynetlerini sergileyerek sadece baştaki kılı göstermeyerek itici duruyorlar ifadesini kullanırken;bir zamanlar çarşafta neyin nesi insanın eti kemiği dişi mi? erkek mi? olduğunu nereden anlayacağız serzenişlerinizi de hatırlamanızda fayda var. Malesef yasakların yağmur gibi yaşandığı yıllarda çok süzgeçten geçti o başörtüsünü beğenmediğiniz bayanlar. Her kültürün bir geçiş süreci ve ülkesinin temsili fotoğrafı vardır. Bu yüzyılda da özellikle gençlerimizin yaş itibariyle geçiş sürecinde örtüde aksaklıklar yaşanıyor olabilir. Ya da nefsine ağır gelenler örtünmeyi bu şekil denemelerle gerçekleştiriyor olabilirler. Ama bunun en temel sebebi malesef aileden ve okuldan alınamayan dini bilgilerden kaynaklanıyor. Yani bu fotosentez olayına biraz objektif bakmanız gerekiyor. Özellikle “ Cumhuriyet bu ırkın elinde olmasaydı ....” derken..hangi cami duvarının yanından yürümekte olduğunuza dikkat edin!
***
Bir konu da sosyal medyada çok konuşulan E.Elönü’nün gafı ki “namaza gidiyorum Allah’tan bişey isteyen var mı?” diye tweet atıyor. Olmaz güzel kardeşim olamaz!.. dinin reklamı olmaz. Tebliğde bulunmanın asaleti bu değildir. Senin tarzınla demem gerekirse format tazelemen gerekiyor! Birde hergün namazda okuduğun ‘Maun’ suresinin mealine tekrar bir göz gezdir!..

PAPA’NIN VEDASI ve MUTLU AZINLIK

 

Vatikan tarihinde ikincisi gerçekleşiyor. Kişisel bakmak gerekirse 1.papanın neden istifa ettiğinin sebebine bakılması gerekir. Çünkü Benediktüs muhakkak istifa öncesi bunun tarihteki örneğini incelemiş ve ona göre sebebini oluşturmuştur.
Vatikan’da ki fikir ayrılıklarını sebep göstererek 1415’te Papa Gregorio benzer bir karar almıştı. 111. Papa Benediktüs’e baktığımızda hastalıklarını bahane ediyor ve emekliliğini istiyor. Hasta mıdır?... mümkün. Ancak öylesi bir ruhsal liderlik vazifesinde ölümcül hastalık dahi olsa Papa olan kişi açısından empati yapacak olursak görevini bırakması ihtimali uzak görünüyor. Kutsal vazifesi içinde her din adamı son nefesini vermeyi muhakkak ister. Zaten gerekli görüldüğünde Vatikan Papa’nın istifasına gerek kalmadan onu emekli edecek mercilere sahiptir. Kaldı ki yakın bir zamanda resmi twetter hesabı ile halka birebir kontak kurmak isteyen de yine Benediktüs’tür. Onun bu samimi hareketinin ardında “artık Vatikan’ın dünyaya küflü kapılarını açma zamanı gelmiştir” düşüncesi muhtemelen kendisini bu karara sürüklemiştir.
Roma arşivlerinde geçen kehanetlere ve eski yazıtlara göre şuan istifasını sunan Papa Benediktus 111. Papa oluyor. Aynı yazıtlar 112. Papanın bir siyahi olacağını ve bu siyah tenli Papanın Hristiyan aleminin geleceğini dinsel kargaşalara sebep olarak mahvedeceğinden bahsediyor. Bu kargaşalar neticesinde Roma yıkılacak ve Mesih yeryüzüne tecelli edecek. Dolayısı ile dünyanın sonu gelecektir. Asıl dikkat edilecek nokta ise 111.Papanın ritueller gereği boğularak öldürülecek olmasıdır ki işte burada şuan ki Alman kökenli olan Papa Benediktüs’ün istifası gündeme geliyor. Çünkü boğularak öldürülmeyi göze alamadığı öngörülüyor.
Kaynaklar bu doğrultuda mantık silsilesi oluştursa dahi madalyonun öteki yüzü farklı parlıyor.
Farklılığı ise şu yönde olabilir; Vatikan’ın Hollwood filmlerine sponsor olmasından borsa ve altın kazanımlarına ve birçok para aklama işlemlerinde dosyalarının kabarık olduğu yabancı kamuoyu tarafından sık sık dile dökülüyor. Benediktüs’ün ise harcamalar ve yönetim noktasında daha saydam politika izleme istemi de bilinmekte... durum o ki Alman papa Benediktüs bu konuda oldukça samimi davranıyor ve işin içinden çıkamadığı gizli politikalardan kendini beri kılmak istiyor.
Papanın samimi niyetlerle emekliliğini istediğine inananlardanım. Bu düşüncem muhtemel Ganalı siyahi Papa Kardinal Peter Turkson yeni Papa olana kadar devam edecek!
Vatikan Sözcüsü Federico Lombardi’nin bu istifayı ‘sürpriz’ olarak basına lanse etmesi ardından, ABD Başkanı Barack Obama’nın ‘takdir ve dualarını’ Benediktüs için sunması olayın ne kadar şok etkisi oluşturduğunu ve aynı zamanda içten bir coşkunun bastırılmış ifadesi gibi de durmuyor mu sizce?! Kullanılan kelimelerin alternatifini düşündüğünüzde ancak o gizli mutluluğu süzmeniz mümkün olabilir!
1415 deki Papa Gregorionın istifasının ardından İstanbul’un Fethi gerçekleşmiştir. Şuan ki Papa Benediktüs’ün istifasının ardından Roma’mı kapılarını Müslümanlara açmaya hazırlanıyor!..
Size kehanet olmayan bir hadis-i Şerifi de hatırlatmak isterim. “Roma fethedilmeden kıyamet kopmayacaktır”

TEK DİŞLİ CANAVAR!

 

Medeniyet ayrıntıların sistematik takibi ile oluşur. Bu şemanın içeriğinde gelenek, kültür, uhreviyet gibi inanç ve kavramlarda yer alır. Güncellemek gerekirse birbirine selam verme üşengeçliğinde yaşayan bir toplumun saygı duyması da oldukça zordur.
İnancımız başka bir insanın yanından selamsız geçmemek gerektiğinin devamlı öğüdünü veren peygamberimiz (sav)’ın inşa ettiği sosyal hayat kaidelerine bağlılığı gerektirir. Biz buna ‘sünnet’ diyoruz. Neden benzeri medenileşme örnekliliğini göz ardı ederek sünneti sadece çoğunluğun yadırgadığı zamana ve kişilere özel sünnetlerden ibaret sayıyoruz. İkinci evlilik gibi!.. üzerinde çok konuşulan konu olduğu için bu örneği verdim.
Peygamberimizin medeniyetleşme yolunda ki örnekliliği tamamıyla Kur’an ahlakı iken kimi dindar kesimin örnek aldıkları konu sadece ikinci evlilik ya da kadının tek tip tesettürü olduğunun iddiasından öte gitmiyor. Aslında dindar olduğunu söyleyen insanların öncelikli olarak ‘Medine Vesikası’nı hatmetmesi gerekiyor!. Sosyal hayat içinde insanımızın kendi değerlerine özünde bağlı kişilerle barış ve güven oluşturması gerekmektedir. Kendi kültüründeki insanların vizyonunu kendisi ile paralelde olması mecburiyetini dayatmamalıdır. Selamını yolda karşılaştığı insana kılık kıyafetine bakarak esirgememelidir. Dostça tebessüm etmeli sık rastladığı komşusu ise halini hatırını sormalıdır. Bu örnek önemli sünnetlerdendir ki bence medenileşme yolunda ilk birkaç adımdan biridir. Aile içi eğitimi şimdilik bu konudan ayrı tutuyorum.
Yurt dışına özellikle Avrupa’ya gitme imkanı olanların ilk fark edecekleri bu olur. İnsanlar birbirlerine selam vermese dahi göz göze geldiyse muhakkak tebessüm eder. Bir mağazadan oturduğu apartmandan çalıştığı binadan çıkarken arkasından gelen başka birine kapıyı tutmayı nezaket kuralları içinde sayar. Tutmamayı asosyal bir davranış olarak görür ve fazla yadırgar. En basit bir kafede dükkanda dahi önünüzde kasada bekleyen on kişi varsa “bir saniye hemen bir şey soracaktım” gibi.. cümleler kurup izin istemeniz olasılık dışıdır. Diyaloglarınızda yüksek sesle konuşamazsınız. Her zaman sakin ve güven veren bir ses tonu ile işlerinizi görmeniz gerekir. Ses yükseltmek argo sözleri peş peşe sıralamak gibi bir tepki oluşturur.
Sonra şöyle düşünürsünüz “halbuki bu anlayışın benim ülkemde olması gerekmez mi?” Sonuçta çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. “Dinimizi bize ilk örnekleyen kişi de bu kuralları bize öğütlememiş miydi?” istem dışı yüksünüyorsunuz!
Avrupalı düşünürler “medeniyet Avrupa’ya has bir yaşam tarzıdır. Doğu medeniyetten anlayamaz onlar için sadece savaşmak vardır,” savunusundadırlar. Doğu kültürünü kaba kuvvetten ibaret düşünmeleri ne garip ve sığ bir anlayıştır. O sebepten olsa gerek bizim okullarımızda Avrupa coğrafyasına özgü tarihsel bilgiler verilirken onların okulunda altı yüzyıl hüküm sürmüş ve fethettiği coğrafyaları adaletle yönetmeyi başarabilmiş Osmanlı İmparatorluğu hakkında bilgi verilmez. Cumhuriyet dönemi ise kısmen ve yetersizdir. Batı aydınlarını tamamen haksız göremeyeceğim gibi genel bir durum ve kimlik yaftasında bulunulması da rahatsız edici… Tamamen haksız sayılmazlar çünkü her geçen zaman daha çok şiddet toplumu haline geldik.
Daha az kadınımıza değer verir olduk! daha çok çocuk ve yaşlı istismarı söz konusu!.. ve hayvanlara bir o kadar mütecaviz davranmaktayız!..
Sebeplerini irdelediğimizde tarihine sahip çıkamamış dinini sadece Arap geleneklerinin harmanından kendi ülkesine nakletmiş bir toplum ve ilahiyatçılar görüyoruz! Halbuki Allah (cc)“bu kitapta akleden insanlar için ibretler vardır” ifadesini sıkça bize hatırlatmamış mıdır?
Bir şeyler değişmeli!
Ülkemizin ‘aydınlarına’ ‘ilahiyatçılarına’ artık çok daha misyon yüklenilmeli!...
Cumhuriyet söylem, dipnot ve arşivlerden öte halkın değerlerinin içselleştirildiği bir sosyal yaşam düzeni haline getirilmelidir.
Ülkeye geleceğe dönük bir vizyon kazandırılmalı! Medenileşmenin önündeki engeller kaldırılmalı!...

AVRUPA’DA MİLLİ VE MANEVİ ŞUUR

 

Çatısı altında çeşitli siyasi, etnik, dini ve kültürel bir vizyon oluşturan Milli Görüş Teşkilatı ve kurucusu olan merhum Necmettin Erbakan’ın değerli vasfına değinmek istiyorum
Yurt dışındaki onüç senelik yaşantımdan edindiğim izlenimle;
Siyasi olarak bilhassa gençlerimizi yeni dünya düzenindeki kamusal alanlarda nasıl aktif rol oynayacaklarının yollarını verirken kimlik olarak da eğitiyor.
Etnik katkısı geleneklerimizi sanatımızı atasözlerimizi geçmişe bağlılığımızın sebeplerini ataerkil bir toplum olmanın avantajlarını ve gerekliliğini çok yönlü faaliyetlerde bulunarak aile içi aktivitelerle vermiş oluyor.
Dini eğitimde çocuklarımızı küçük yaştan itibaren disipline etmek manevi ihtiyaçlarını cemaat şuurunu vermek adına yaşa uygun içerikli derslerle çocuklara öğretiyor. Yetkin öğretmen ve hocalarla aynı zamanda örnekliyor.
Kültürel anlamda da çocuklarımızı yarınlara adaptasyonunu sağlarken bugünden kopuk büyümemeleri için bulundukları ülke ve uzağında oldukları baba vatanlarından en gerekli bilgilerle eğitimlerine katkı sağlıyor.
Tüm bunlar abla, ağabeyi ve kardeş sisteminde bir sonraki yıllara devrederek bayrak yarışı havasında coşku ile samimiyet ile süregidiyor. Aileler memnun çocuklar memnun!

Yine bu hizmetler karşılıksız gönüllü bir alışveriş içinde devam ediyor ki bu siyasal açıdan baktığınızda olağanüstü bir sistematiği içinde barındırıyor.
Çünkü yurt dışında şuan ki ismi ile SP Parti taraftarı olsun olmasın büyük bir çoğunluk bu hizmetlerden yararlanıyor. Cami ortamları teşkilatlanma sayesinde Türklerin birliktelik ile birbirlerinin dert ve sıkıntılarını paylaştıkları gibi mutluluklarını da beraberce yaşadıkları mekanlar haline geliyor. Kısaca ‘Cemiyet’ diye adlandırılıyor.
Değerli merhum Necmettin Erbakan Hocamıza atıfta bulunmak istiyorum. Vefatının ikinci yıl dönümünde kendisini saygı ile anarken Ülkesinin bu değerli insanı ve hatta partisinin çok da yeterli anmadığını yad etmediğini görüyorum. Öyle ki kimi Avrupa da ki kutlama ya da anma programlarında adının afişe edilmediğini görsel olarak programın tertiplendiği salona sunulmadığını da şahit oluyorum. Bana göre önemli şöyle ki:
Hatırladığım 1970 yıllardan beri hizmet vermiş değerli bir lider Sayın Necmettin Erbakan
Kadınların başına örtecek eşarp ya da pardösü bulup satın alamayacakları yıllarda dahi çünkü bunun henüz modası oluşturulmamıştı (!) başörtüsü mevzusunun bilincinde ve söyleminde savunusunda olan bir insan!
Herkesin yaşam mücadelesinde ekmek kavgası verirken ve sessiz kalmaya mecbur bırakılırken dünyada ki açlıkla savaş veren Müslümanların zulme uğrayan Müslümanların her zaman yanında olmuş bir siyaset adamı!
1980’li ve ..90’lı yıllarda kamuda sosyal hayatta ötekileştirilmek istenen özellikle medya tarafından dindar kesimin her türlü provoke olaya ve sözlü istismarına karşı söyleyecek çok sözü olmuş ve kitleleri ardından gelmesini başarmış bir insan!
Bu da bize gösteriyor ki ümmet anlayışını halkına ve dünya Müslüman ülkelerinin ekonomik ve kültürel anlamda birlikteliğini istemiş bunun için çaba sarf etmiş dindar bir kimlik!
Partizan olmayan biri olarak dile dökebildiğim sınırlı satırları Vefatının 2. Yılında borç bilerek yazdım. Türkiye’nin dünlerinde Sayın Erbakan olmasaydı, bugünkü büyük çoğunluğun kabul ettiği dış politikada ki başarımız söz konusu olmazdı! Birçok kara düzenin savaşında şu anki iktidar tecrübesiz kalabilirdi!
Önemli siyaset adamı Necmettin Erbakan Hocamızın ruhu şad olsun mekanı cennet olsun!..
www.seydakoc.com

..ve 2012 KAÇAR!


Bir yılı daha uğurlamanın hüznü var içimizde; bu hüzün çocukluğumuzdaki 'hoşçakal eski yıl, hoş geldin yeni yıl' resmindeki burukluk gibi değil. Bu hüzün gelecek yüzyıl için siyasi kültürel ekolojik , elektronik ve insanı birçok törpülenmemiş kavramların ve olayların başladığı yıl olduğundan dolayıdır.
 
Çok olumlu bir sene geçirdiğimizi bir dünya insanı olarak söylemek mümkün değil. Ancak Türkiye'nin iç mekanizmalarının temiz eller operasyonunun süregiden kısmı bakımından ümit verici.
Birçok kişi başbakanın dikta psikolojisi ile yaptırımlarda bulunduğundan bahsediyor. Bizim gibi hisleri açısından dokunmatik bir toplumda bunun bu çağda özellikle mümkün olmadığını düşünenlerdenim. Belki fazla iyimserim. Radikal tedbirler özellikle siyaseti temsil eden kişi ve bakanların çoğunluğunun eğitim eksikliği olduğu halde meclis binasını da doldurduğunu düşünürsek maalesef böyle yaptırımlara sayın Tayyip Bey'i mecbur bırakmış olabilir.
Ancak ben hala kendi coğrafi sınırları içinde TC hükümetinin özgür siyaset yapabileceği günlerin olacağına ve gerçekten eğitimli insanlar tarafından kurumlarımızın ülkemizin gün gelip yönetileceğine dair de ümitvarım.
Özgür düşünce yönetimi anlamda henüz netleşmesekte bu yıl önemli adımlar atıldı. Dikkat çekmek istediğim asıl konu şu ki sosyal medyada ki azınlıkların çıkar gözeten sayfalarını ve haberlerini duyarlı insanımızın önemsememesi gerekir. Haberin ya da sloganın temelindeki asıl mesajı görürken görüntüdeki şişirme manşete itibar etmemesi gerekir. Türkiye Cumhuriyeti ve Askeriyesi ülkenin menfaati dışındaki çıkarlara hizmet eden ve dini istismar edebilecek kişilerden temizlendikçe, daha iyiye gitme olasılığımız artıyor. Önemli olan da budur!
Sosyal ve sanatsal aktivitelerde gençlerimiz daha çok yer almalı sesini duyurmalı. Partilerin gençlik çatıları altında seslerini yükseltmeli. Toplum bilinci gençlerimizde yaygınlaştırılmalı buna en büyük katkıyı sağlayacaklar muhakkak ebeveyn ve öğretmenlerdir.
Dünya genelinde memnun değilim çünkü bahar rüzgarı sert esti ve büyük yeni dünya düzeninin neler getireceği ise kendini henüz sergilemiş değil.
Yeni Yıl Ne Getirir ?
Öncelikle insani yönlerim barış özleminde bir anne olarak, çocuklarım ve hepimizin çocukları için nükleer savaşın ya da soğuk savaşların olmayacağı bir dünya adımların atılacağı bir yıl olmasını diliyorum.
Vatandaş olarak ; ülkem adına eğitimin her sahada yükseleceği evlerde TV saati olduğu kadar ailelerin salonlarında çocuklarıyla kitap okuma saatinin de olacağı ve bu düşüncenin başlayabileceği bir yıl diliyorum.
Bir yazar olarak ; elbette daha güzel kitaplar yazabilmeyi diliyorum. Daha çok genç okuyucuya ve kitapseverlerimize ulaşabilmek adına..
Yılbaşı gecesinde çam ağacım olmaması benim bu dua ve temennilerime engel değil.
Ağacın altındaki hediyeleri açmıyorum ama açanlara da güzel ve sağlıklı bir yıl diliyorum. Hindi pişirmiyorum ama ailece bir masada yenilecek yemeğin şükrünü yeni yılda da bize yaşatması için Allah'a dua ediyorum.
Yılbaşı akşamınızı da yaşamınız nasılsa seyrediyorsa, ona göre düzenleyin ve olumlu düşüncelerle eşikten geçin.
Günah gün ve saatlerin kovalamasından değil . Günah seccadedeki desen de değil kıblenin yönünün yanlış olma olasılığındadır..aslolan günah beynimizin kıvrımlarındaki hücrelerde dolaşır.
Son olarak Boğaziçi Gündem ailesine 2012 yılında katılmaktan mutluyum. Özellikle bu aileyi seçme sebebim tarafsız yayın yapmasıyla alakalıdır. Yazarlarına herhangi bir kota koymaması ve yazarlarını geniş fikir yelpazesine sahip kişilerden seçmiş olmasıdır. Boğaziçi Gündem ailesi olarak daha iyiye kulaç attığımızın sebeplerinden ilki sahibi İlhan Çabukol Bey'in özveri ve çalışmasıdır.
Yeni yılınız kutlu olsun. Yeni yolunuz aydınlık olsun!

SURİYE’DE NELER OLUYOR!

 

-->
Filistin İslami hareket Tahran temsilcisi Dr. Nasır Ebu Şerif ifadesinde ; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İran’la hareket etmek yerine Suriye’nin parçalanması üzerine bir yol izlediği gibi iddialı bir açıklamada bulundu!
İran ve Türkiye’nin Suriye lehine ortak bir stratejisi mi vardı? Ne değişti de bu kadar keskin bir çizgi ile bu açıklama gereği duyuldu. Arka plan çok haraketli olsa da medyamız şu sıra alacakaranlık kuşağına teslim durumda!
Dünya’nın bir çok yerinden Suriye insanına destek için yola çıkan gençler var. Hollanda’dan da bir çoğunun olduğu fısıltı gazetesi şeklinde duyulmakta! temelinde iktidar protestosu olan bu iç savaşın mağdurları Müslümanın Müslümana kırdırılması ile süregidiyor maalesef!
MANİFESTO
A. Öcalan’ın kitabının basımının önce ret görmesi sonrasında bu yasağın askıya alınması durumu var ki; “o kadar yasak mağduru TV programı filmi ve kitabı varken neden A. Öcalan’ın kitabının reddi dikkatini çekiyor?” diye sorarsanız?
Diğer yasaklanmış ya da sansüre uğramış olan film sahnesi, kitap vs.lerin Hükümetin merkez kanadından kaynaklandığı düşüncesinde değilim ama durum onu gösteriyor ki bir dizinin direkt başbakandan uyarı almış olması diğer medya ve basın organlarında da rağbet gördü. ‘Raiting’ kaygısı adına yeşil ampul!’ yaktırdı! Dolayısı ile bu kitabın ilk etapta yasaklanabilir denmesi ve sonrasında salık verilmesi daha çok satışını tetikleyecektir de ondan! A. Öcalan’ın bir çok kitabı basımı ve dağıtımı yapılmışken iş bu kitaba gelince yasaklanılacak bir durum olabileceğini açıkçası düşünmüyorum.
Öcalan’ın ve benzeri kitapların yasaklanması günümüz Türkiye’sinde siyasi ve etnik perspektif açısından düşündürücü insan haklarının son yüzyılda artık daha çok aranıldığı yönünden bu durum kaygı verici. İçinde yazdıkları bakımından da bir o kadar dikkat çekici.. Bir nevi terör örgütünün tarihinin geliş sürecinin analizi düşünce tarzının halkta ve siyasi platformda ki yeri...örgütün nihayete ermesi arifesinde sayfalarında zatında haklılıkla işlenmiş bir günahın çıkartılma işlemi olabilir mi?
GÖBEKLİTEPE
Urfa’nın bereketli topraklarında ortaya çıkmış olan bu medeniyet belirtisi insanoğlunun ilk yerleşik düzene geçtiğinin ilk hayvanları ehlileştirdiğinin ve ilk kez tapınaklarının inşa edildiği, sunakların bulunduğu kazıdır ki biz milletçe bu durumun Amerika’dan yine çok sonra farkına varabildik. İlk olarak tarlasını sürme işleminde bulduğu bir taşı müzeye götüren ‘masum çiftçinin’ fedakarlığı sayesinde böylesi bir uygarlık günışığına kavuşturulabilmiştir. İnsan düşünmeden edemiyor o masum çiftçinin artık ekip biçemediği arazisinin maddi karşılığını devlet geri vermiş midir? bu davranışı onure edecek ne yapılmıştır? Ara sıra bu tür kahramanca hareketlerde bulunan ya da dolaylı şekilde devlete ve millete katkısı olan insanlarımız için ne yapılmaktadır ne yapılabilir?!
AMFİBÜS!
Boğaziçi Gündem’in farkıyla belki de ilk benim sayfamdan duyacağınız müjdeli bir haber. Yakında İstanbul trafiği nostalji olarak hafızalarda yer alacak nasıl mı?
Hollanda’dan Türkiye’ye hem karada hem suda yüzen otobüsler geliyor. Hayal değil en az İstanbul için düşünülen çılgın projeler için gerçek niteliğinde! İlk olarak Eyüp ve Sütlüce arası güzergah belirlendi.
Teleferik Aşkları;
Bu ay yazımın sonunu adrenalin oluşturacak bir haberle noktalayayım. Malumunuz Çamlıca yeni camii projesi ve Mecidiyeköy’e kadar kurulacağı varsayılan teleferik. Bu çılgın proje mimari Çinliler çıkmazsa kim olur merakla bekliyorum. Bir de o İstanbul manzarasında yeşeren aşkları manzaraya tav olmuş beste güfte ve şiirleri bir düşünsenize!
Orhan Veli sizce de çok şey kaçırmış olmaz mı?
Ancak İstanbul boğazının üstünde salınacağıma iki saat trafik beklemeyi de yeğlerim o ayrı!
www.seydakoc.com