1/06/2015

Demode Şair



Koca bir şehirde yalnız bir kadın olmak zordur arkadaşım. Zor ve riskli!..
Zor olması maddi koşullarının refah düzeyde olmasını sağlamak adına zordur. Riskli olması ise şehir hayatının getirdiği keşmekeşlikte kendine bir soluk alma molası arayan erkekler için cazibe merkezi olursunuz.
Hele bir de benim gibi üç yaşında bir kızınız varsa ve aileniz çoktan sizi terk etmişse!..
Saatleriniz ailenizi sizi neden terk ettiğinin muhasebesi ile geçerken, bir yandan da keşke bir teyzesi olsaydı, bakıcı yerine o alırdı çocuğumu kreşten diye hayıflanır durursunuz.
“Gizem!.. Merhaba”
“Merhaba canım”
“Ee.. Duymuyorsun ama, kaç kez seslendim arkandan”
“Evet dalmışım ya.. Affedersin”
Aynı büroda çalıştığım  Fahriye, o her zamanki pür telaş hali ile yetişmişti bana. Görmezden gelmem işe yaramamıştı yani!..
“Nasıl gidiyor Gizem?”
“Ne nasıl gidiyor?..”
“Hani şu geçen kuzeninin seni görüştüreceği bey ile ne oldu?..”
“Aman yok yahu!.. Adam kendine eş değil para akarı arıyor.”
“Nasıl?..” dedi şaşkınlık ve merakla Fahriye..
“Maaşım neymiş. Kaç senedir aynı iş yerindeymişim. Çocuğumu devlet okulu mu özelde mi okutmayı düşünüyor muşum...”
“Bak sen paspoloza, kendi ne iş yapıyor ki?..”
“ Elektrik teknisyeni, belediyede çalışıyor. Maaşı iyi. Aileden kalma dükkanı da var. Ama ben bunları zaten kuzenimden öğrenmiştim. Sorma gereksinimi duymadım. O herhalde duyduklarını teyit etmek istedi.”
“Vay uyanık vay!.. Böyleleri çoğaldı anacığım. Ben niye evlenemedim; işte hep bu  sözde modern erkekler yüzünden. Karı koca birlikte çalışmalıymış artık, hayat şartları zormuş.”
“Hey gidi, rahmetli babamı düşünüyorum da, annemin eve katkı olarak ördüğü dantellere bile dakikalarca söylenir kızardı: “Sen çocuklarınla ilgilen, senin getireceğin paranın bereketi mi olur…” derdi.”
“O adamlar artık yaşamıyor canım, ya da evrim geçirdiler . Unutalım biz o eski romantik, sevdiğine kıyamayan erkekleri. Tamam kadın çalışmalı, bunun için çok sebebimiz var. Ama çalışması dayatılmamalı.”
Sabah sabah yine beni güldürmeyi başarmıştı Fahriye. Bunalım düşüncelerimden farkında olmadan sıyrılmıştım. Aslında iyi kızdı şu Fahriye, ama daha çok çenesinden kaybediyordu.
Yine yoğun bir günün akşamında bürodan çıktığımızda bu kez Fahriye’ye yakalanmamak için erken çıkmış, alt katta bulunan cafede bir akşam kahvesi içmiştim.  Çünkü çalıştığım muhasebe bürosunda artık akşama yetecek ne kafa kalıyordu ne enerji…
Camdan Fahriye’nin acele acele gidişini seyrettim. Muhtemelen bana yetişme telaşında koşturuyordu.
Aniden ağır dükkân kapısının sesli bir şekilde kapandığını duydum. Kahvemden bir yudum daha alırken içeri girmekte olan bey kolundaki saate bakıyordu. Bir masaya ürkek ilişti. Yanına gelen garsona “Demli bir çay lütfen’ dedi.
Gayri ihtiyari dalmıştım.  Önüne konan ince belli çay bardağına doğru bakarken çay kaşığını çıkarıp dışarı koydu. Belli ki şekersiz çay içiyordu. Üzerindeki yağmurluk sonbahar için uygun olmasına rağmen demode duruyordu. Sanki yaşı daha gençti. Ama zevkinin kıyafetine yansıması olgun yaş imajı veriyordu. ‘Bu adam olsa olsa benim yaşlardadır’ diye düşündüm. Çünkü kahverengi saçları gür ve temizdi. Belli ki temizliğe önem veriyordu. Elleri aynı şekilde narin ve tırnakları bakımlıydı. Ellerinden eğitimli biri olabileceğini düşündüm. Ağır iş insanı olmadığı belliydi. Çaya kitap okur gibi bakıyor, bir yandan da saatine göz atıyordu. Birazdan kapı açıldı. Oldukça güzel, havalı ve kumral bir bayan içeriye girdi. Masaları benim çaprazımda olduğundan, ikisinin yüzlerini de rahatlıkla görebiliyordum. Adamın yanına yaklaşan bayan tokalaşarak kendini tanıttı. Sesler net değildi. Aramızda başka masalar ve insanlar çoğalmıştı… O an tanışıyor oldukları belliydi.
Ancak adam ayakta nezaketle karşılamasına ve ceketini çıkarmasına yardımcı olmasına rağmen bu güzel bayanda aynı nezaket hissedilmiyordu. Gayet muzip ve tepeden bakan bir tavırla adamı süzüyor. Dediklerine önemsiz bir şekilde kafa sallıyor ve çoğunca camdan dışarı bakıyordu.
Adam garsonu çağırmak istedi. Kadın engelledi. Belli ki bir şey içmeden acele ile iş görüşmelerini tamamlamak istiyordu. Belki ticari belki kültürel merkezde bir iş buluşması diye düşündüm. Kahvemin bittiğini fark etmemiştim. Genç garson hatırlattı.
“Başka bir arzunuz var mı hanımefendi”
“Evet daha sonra lütfen” dedim. Masada bulunan derginin sayfalarını açıp okuyor gibi yapıyor, bir yandan da nedense dikkatime takılan bu beyi izlemek istiyordum.
Kadın toparlandı. Adam yine beyefendi hâli ile bayanın ceketini tuttu. Ve tokalaşarak onun gitmesini bekleyip yeniden oturdu. Garsona bir el işareti yaptı.
Ben de artık gideyim diye düşünüyordum. Dergiyi ve çantamı toparladım. Ancak merakım hâlâ geçmemişti. İlginç bir görüşmeydi ve çok da bir şey belli değildi. Zaman geçtikçe Fahriye’ye mi benzemeye başlamıştım. Tam kalkacakken garson yanıma gelip;
“Çayınız hanımefendi” dedi.
“Ben çay istemedim ki?..”
“Şu bey sizin için ikramda bulunmamızı istedi. Buyurun!..”
Yerime adeta ani bir emir almışçasına oturdum. Şaşkınlıkla, aynı beyefendiye bu kez direkt baktım. Aman Allah’ım, o da bana bakıyordu. Korktuğum başıma geldi. Kalktı, bana doğru gelmeye başladı Ne diyeceğim ben şimdi yahu!. Anladı tabii, sabahtan beri adamı dikizliyorum.  Soracak olsa ne cevap verebilirim.
“Merhaba adım  Emin!” dedi elini uzatırken…
Uzattığı ele karşılık verdim.
“Adım Gizem”
Meraklı bakışlarıma acele ile yanıt verdi.
“Adını biliyorum Gizem. Ama ne ilginç tesadüftür ki, sen bugünü buldun benim varlığımı fark etmek için…”
Daha çok şaşırmıştım.
“Anlamadım?”
“Sen demek istiyorum… İzin verirsen; izin ver anlatayım.”
Bu nezaket sahibi kibar beyefendi sesi ile öyle güven vermişti ki. Kayıtsız kalamadım.
“Elbette, lütfen!..”
“Her sabah aynı yol üzerinden işe gidip geldiğini biliyorum. Aslında ben de sana çok uzak olmayan bir yerde oturuyorum. Ve her sabah aynı otobüs durağında aynı istikametteki otobüse biniyoruz. Hatta çoğu arkanda ya da ön koltuğunda oturduğumdan, arkadaşın Fahriye ile konuşmalarına da kulak misafiri oluyorum. İstemeden diyelim.”
Yüzündeki muzip tebessümü fark etmiştim.
“Senin kısmen hayatından ve sıkıntılarından hatta kuzeninin devamlı seni tarzın olmayan beyefendilerle görüştürdüğünden kısmet aradığından da!..”
Utanmıştım. Bulunduğum yerde şöyle bir doğruldum.
“Rahatsız olma lütfen. Senin her sabah aldığın gazeten ve kimi zaman otobüste okuduğun kitaplardan tarzının ve düşüncelerinin de farkındayım. Evlilik meraklısı biri olduğunu düşünmedim hiç. Bilmem  hatırlıyor musun?.. Bir gün kızınla parkta kuşlara yem veriyordunuz. Yaşlı bir teyze yanına oturdu. Kızınla ve ailenle ilgili seninle muhabbet etti. Geçen ay?..”
“Evet . çok şeker bir kadındı.”
“O şeker kadın benim annemdir. O da senin kuzenin gibi devamlı bana bir kısmet bulma endişesiyle işgüzarlıklar yapar. Ben de vakit değerlendiriyor diye bir şey demiyorum avunuyor. Artık yaşlandı ve haklı olarak tek çocuğunun mürüvvetini görmek istiyor. Bugün buluştuğum bayan da yine annemim aracı olduğu bir arkadaşının torunuydu. Ancak hem kişilik ve hem yaş itibariyle, sen de fark etmişsindir, bir uyum söz konusu değildi. Konusunu bile açmadan vedalaştık. Şansım o ki, o da aynı fikirdeydi. Biraz demodeyim sanırım.’
İster istemez gülümsedim.  O devam etti:
‘Ama ben seni, annemin ısrarı ile ara sıra aynı yol güzergâhında takip etsem de, ilginç olan o ki sen beni daha yeni fark ettin.  Uzun zamandır seni tanıyorum. Ama sen beni bugün… Sence bu tesadüf mü?..”
‘Giyim tarzınızı ve duruşunuzu gizemli buldum galiba. Çekingen hâliniz ve sıkıntılı bekleyişiniz...  Kendimi fazla kaptırdım sanırım. Kendimce ne senaryolar ürettim. Açıkçası bugün buraya uğrama sebebim, Fahriye’den kaçmaktı. Kendimi sıkıntılı ve yalnız hissettiğim bir dönemdeyim.’
“Ben de Gizem. O sebepten sıkıntılarımızı her akşam bu masada seninle çay içerek paylaşmak isterim. Bırakalım birileri bizim için çaba sarf etmesin. Belki biz kalben aynı türküde buluşabiliriz. Merhem oluruz birbirimize.’
“Oluruz da Emin. Siz kimsiniz?”
“Ben Emin Kar, ş

airim. Bu şehri ‘yalnız insanlar şehri’nden kurtarmak için adadım tüm şiirlerimi. Benim en güzel şiirim olur musun, Gizem?..”
‘Şu sosyal medyada profil bilgimde beni tanıtan dizelerin sahibi Emin misiniz yoksa?’
“Hangi dizelerim?  Merak ettim şimdi?”
“Çayda şekerim olacaksa, anlatırım ?”
“Sen istersen olur. Katlanırım!..”
“Şiirini benim okumama mı?”
“Tabii ki şekerli çaya!..”
“Tamam o zaman Emin; ben şiirini okuyayım. Sen bak bakalım, güzel okuyor muyum. Sonra ‘dünyamızı süsleyip süsleyemeyeceğimiz’i düşünebiliriz!..”
“Öyleyse dinliyorum Gizem.”
Yorgun hayatın cümlelerinden sıyrılıp gelen
Bahçemde soluklan dinlenirsin
Sözümde mühür olur kelimelerin
Akşam güneşinin gömüldüğü yerde


öykü
şeyda Koç
Sen Tara Saçlarımı

Hiç yorum yok: